Cuma, Mart 01, 2013

Buon Giorno Italia! - Milano Day 1

Ufak bi haftasonu kaçamağı yapmanın vakti geldi çattı.
6 ay önce kadar almış olduğumuz biletlerimizle uçağa binmek için sabırsızlanıyoruz.

İstikamet Milano...

İtalya’nın kalbinin attığı bu şehirde, Neslin staj yapmak için 6 ayını geçirmiş olduğundan aslında yapılacaklar listesi hazır.

1 Mart Cuma günü sabah 10 sularında Milano MalpensaHavaalanı’na iniş yapıyoruz. Valizlerimizi kaptıktan sonra hemen bir MalpensaExpress bileti alıyor ve Milano Stazione Centrale’ye doğru yol alıyoruz. Peşimize sempatik bir Türk ailesi takılıyor. Taksi kullanmak yerine bizimle birlikte tren ve metro’yu kullandıkları için çok memnunlar :) Yol boyunca keyifli bir sohbet yapıyoruz , yeni seyahat önerileri alıyoruz ve yaklaşık 1 saat süren tren ve kısa bir metro yolculuğu sonrasında Repubblica’da bulunan Hotel İbis Milano Centro'ya varıyoruz.

Duomo Meydanı (La Piazza del Duomo)
Öncelikle otel ile ilgili bir yorumda bulunmak gerekirse yeri gayet merkezi, La Piazza del Duomo yani Duomo Meydanı’na 3 durak, Merkez Tren İstasyonu’na (La Stazione Centrale) ise 1 durak uzaklıkta. Fakat odaları bir hayli küçük ve resepsiyon biraz yavaş işliyor. Ekonomik olması oteli çekici kılıyor denebilir.
Açıkçası biz gitmeden tam 1 hafta önce İtalya’nın tüm kuzeyi Milano da dahil olmak üzere karlar altındayken, uçaktan indiğimizde pırıl pırıl bir güneş ve harika bir hava ile karşılaşıyoruz.

Yanımıza aldığımız kışlık kabanlarımız ve kalın kazaklarımızı bir kenara bırakıp ince bir hırka ve montumuz ile kendimizi Duomo Meydanı’na atıyoruz.

Karnımız aç, ne mi yapmalıyız?
Luini
Çeşitli Panzerottolar
Duomo Meydanı Katedrali ve Galerisiyle ünlü olsa bile kesinlikle atlanmaması gereken bir şey var ki o da “Luini”. Burası tarihi bir yapı değil, bir modacının dükkanı hiç değil.1888 yılında Luini kardeşler tarafından kurulan bu fırın leziz Panzerottolar yapıyor. Buraya ilk kez gelenler kapıdaki çift sıra, sokağın ortasına kadar uzanan kuyruğu görünce ‘Ramazan pidesi kuyruğu mu bu? Nedir bu sıra acaba?’ diye düşünebilir. Fakat burası hep böyle, kapısından kuyruk hiç eksik olmaz ve her zaman taze ve sıcak panzerotto yiyebilirsiniz. 

Panzerotto da nedir diyecek olursanız... Panzerotto aslında mayalı hamurun içine mozzarella, domates sosu, jambon ya da başka çeşit peynirler koyularak yapılan kapalı ufak bir pizza. Aslında annemizin, anneannemizin yaptığı lokmaya daha çok benziyor ancak enfes bir lezzet. Calzone gibi ama hamurunun lezzeti çok farklı ve birkaç ısırıkta mideye büyük bir zevkle indirebileceğiniz büyüklükte.
ve işte o an :)

10 dakika kadar sıra bekledikten sonra içeri giriyoruz, domates soslu ve mozzarellalı, ricotta peynirli ve ıspanaklı olmak üzere 2 adet panzerotto alıyoruz, bir de Cannolo Siciliano’lar pek güzel görünüyor, ondan alıyoruz. Adete uyup, sokağın ilerisinde bir köşeye oturuyor ve afiyetle yemeğimizi yiyoruz. Cannolo ise Sicilya’ya ait bir tatlı. Dışı sert ve ince bir tabakayla sarılı içi ise ricotta ile yapılmış krema ve çikolata parçacıklarından oluşuyor. Bu muazzam öğle yemeğinden sonra gezmeye devam ediyoruz.
La Galleria Vittor Emanuele



Önce Galleria Vittor Emanuele II’yi gezip, La Piazza della Scala'yı ziyaret ediyoruz. sonrasında SanBabila’ya doğru bir yürüyüş yapıyoruz. Ardından Duomo di Milano yani Milano Katedrali’ni gezmek için geri dönüyoruz.




İtalya’nın farklı şehirlerine gidenleriniz Duomo kelimesini duymuş olmalısınız. Bu kelime aslında Latince’de “Ev” anlamına gelen “Domus” kelimesinden geliyor. “Domus Dei” yani “Tanrı’nın Evi” anlamına gelen Duomo, Katedral manasında kullanılıyor. Duomo di Milano yani Milano Katedrali Milano’nun bir çok noktasından rahatlıkla görülebilen büyük bir yapı. İstanbul’da Boğaz manzaralı evlerin muadilleri Milano’da Duomo manzaralı olarak tanımlanabilir :)
















1386 yılında temeli atılan Katedralin yapımı yaklaşık 600 sene sürmüş ve 1965 yılında tamamlanmış. İtalya’nın en büyüğü olan bu Katedralin tepesinde ufak bir Meryem Ana heykeli bulunuyor ve buraya merdivenle çıkmak mümkün. 250 basamaktan oluşan dar bir koridordan ulaştığınız üst kısımdan Milano’yu kuş bakışı izleyebilirsiniz.  Çok güzel bir manzarası olmakla birlikte tarihi yapının ince ayrıntıları da gözünüze takılıyor. Ben merdiven çıkamam diyenler 2-3 Euro fazla verip asansörü de kullanabilir :) Katedralin içini geziyor ve sonrasında üst kata çıkıyoruz.           

Kathedralin iç kısmı bir hayli görkemli ve içeri girdiğimizde görüyoruz ki yeni bir kural gelmiş ve içeri fotoğraf makinanızla girseniz bile fotoğraf çekmek için ek bir ücret ödüyorsunuz. Aksi takdirde içeride dolaşan görevliler size engel oluyorlar. Biz tabi ki para vermesek de çaktırmadan bir kaç fotoğraf çektik :) Gün batımına yakın buradan ayrılıyor ve biraz dinlenmek için otelimizin yolunu tutuyoruz.

Buzdolabı magnetinin italyancası :)

Bir hayli yorgunuz ama arkadaşlarımızla buluşmak için de sabırsızlanıyoruz :)

Akşamki istikametimiz Navigli oluyor. Akşam yemeğimiz için Naviglio kanalının etrafında bulunan bir çok bar ve restorandan birini seçiyoruz. Buluşma noktamız La Pizzeria La Fabbrica. Burası süper bir pizza menüsüne sahip. Masada pek kalabalık olduğumuz için bir çok çeşit pizza ısmarlıyoruz, bunun yanında makarna tercih eden arkadaşlarımız da oluyor ve bir çok şeyin tadına bakma fırsatı buluyoruz.
Soldan üst 1. Parmiggiana di melanzane, 2. Domates soslu spaghetti 3.Ramazotti
Alttan 1. Bufalo mozzarellalı pizza, 2. Ricottalı pizza, 3. Pırasalı Pizza, 4. Domuz Jambonlu Spaghetti
Biz bir ricottalı ve bir de bufalo mozzarellalı 2 pizza ısmarlıyoruz. İkisi de muazzam. Masadaki jambonlu makarnadan, pırasalı ve patlıcanlı pizzadan tatma fırsatı buluyoruz. Bir arkadaşımızın ısmarladığı Parmiggiana di Melanzane de nefis. Bu bahsettiğimiz yemek kızartılmış patlıcan dilimlerinin fesleğenli domates sosu ve mozzarella peynirinin birlikte fırınlanmasıyla yapılıyor. Bunların hepsi yenir de tatlımız eksik kalır mı.. Masaya bir çok tatlı geliyor. Krokanlı, fındıklı, çikolatalı, pastalar ve dağ meyveli tiramisu, hepsi birbirinden nefis. İtalyan adetindendir yemek üzerine espresso olmadan olmuyor ve yanında Ramazotti ve Amaro del Capo likörlerimizle birlikte kahvelerimizi yudumluyoruz.
Gaye, Marco, Massimiliano, Anca, Felipe, Giovanni ve Beata ile:)

Neslin uzun süredir görmediği arkadaşları ile hasret gideriyor ve geceyi sonlandırmıyoruz. Biraz ileride bulunan Bar Rita’ya gidiyoruz. Buranın ünlü kokteyli olan Vodka Sour’u Marco’nun tavsiyesi üzerine deniyoruz.
Kokteyllerin hepsi birbirinden güzel, mekanın içi çok büyük değil ama büyükçe bir bahçesi bulunuyor ve dışarıdaki standlarda keyifli zaman geçirebiliyorsunuz.

Saat bir hayli geç oluyor ve otelimize dönüyoruz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder