Ufak bi haftasonu kaçamağı yapmanın vakti geldi çattı.
6 ay önce kadar almış olduğumuz biletlerimizle uçağa binmek
için sabırsızlanıyoruz.
İstikamet Milano...
İtalya’nın kalbinin attığı bu şehirde, Neslin staj yapmak
için 6 ayını geçirmiş olduğundan aslında yapılacaklar listesi hazır.
1 Mart Cuma günü sabah 10 sularında Milano MalpensaHavaalanı’na iniş yapıyoruz. Valizlerimizi kaptıktan sonra hemen bir MalpensaExpress bileti alıyor ve Milano Stazione Centrale’ye doğru yol alıyoruz.
Peşimize sempatik bir Türk ailesi takılıyor. Taksi kullanmak yerine bizimle
birlikte tren ve metro’yu kullandıkları için çok memnunlar :) Yol boyunca
keyifli bir sohbet yapıyoruz , yeni seyahat önerileri alıyoruz ve yaklaşık 1
saat süren tren ve kısa bir metro yolculuğu sonrasında Repubblica’da bulunan
Hotel İbis Milano Centro'ya varıyoruz.
Duomo Meydanı (La Piazza del Duomo) |
Öncelikle otel ile ilgili bir yorumda bulunmak gerekirse
yeri gayet merkezi, La Piazza del Duomo yani Duomo Meydanı’na 3 durak, Merkez Tren İstasyonu’na (La
Stazione Centrale) ise 1 durak uzaklıkta. Fakat odaları bir hayli küçük ve
resepsiyon biraz yavaş işliyor. Ekonomik olması oteli çekici kılıyor denebilir.
Açıkçası biz gitmeden tam 1 hafta önce İtalya’nın tüm kuzeyi
Milano da dahil olmak üzere karlar altındayken, uçaktan indiğimizde pırıl pırıl
bir güneş ve harika bir hava ile karşılaşıyoruz.
Yanımıza aldığımız kışlık kabanlarımız ve kalın
kazaklarımızı bir kenara bırakıp ince bir hırka ve montumuz ile kendimizi Duomo
Meydanı’na atıyoruz.
Karnımız aç, ne mi yapmalıyız?
Luini |
Çeşitli Panzerottolar |
Duomo Meydanı Katedrali ve Galerisiyle ünlü olsa bile kesinlikle
atlanmaması gereken bir şey var ki o da “Luini”. Burası tarihi bir yapı değil,
bir modacının dükkanı hiç değil.1888 yılında Luini kardeşler tarafından kurulan bu fırın leziz Panzerottolar yapıyor. Buraya ilk
kez gelenler kapıdaki çift sıra, sokağın ortasına kadar uzanan kuyruğu görünce
‘Ramazan pidesi kuyruğu mu bu? Nedir bu sıra acaba?’ diye düşünebilir. Fakat
burası hep böyle, kapısından kuyruk hiç eksik olmaz ve her zaman taze ve sıcak
panzerotto yiyebilirsiniz.
Panzerotto da nedir diyecek olursanız...
Panzerotto aslında mayalı hamurun içine mozzarella, domates sosu, jambon ya da
başka çeşit peynirler koyularak yapılan kapalı ufak bir pizza. Aslında
annemizin, anneannemizin yaptığı lokmaya daha çok benziyor ancak enfes bir
lezzet. Calzone gibi ama hamurunun lezzeti çok farklı ve birkaç ısırıkta mideye
büyük bir zevkle indirebileceğiniz büyüklükte.
ve işte o an :) |
10 dakika kadar sıra bekledikten sonra içeri giriyoruz,
domates soslu ve mozzarellalı, ricotta peynirli ve ıspanaklı olmak üzere 2 adet
panzerotto alıyoruz, bir de Cannolo Siciliano’lar pek güzel görünüyor, ondan
alıyoruz. Adete uyup, sokağın ilerisinde bir köşeye oturuyor ve afiyetle
yemeğimizi yiyoruz. Cannolo ise Sicilya’ya ait bir tatlı. Dışı sert ve ince bir
tabakayla sarılı içi ise ricotta ile yapılmış krema ve çikolata
parçacıklarından oluşuyor. Bu muazzam öğle yemeğinden sonra gezmeye devam
ediyoruz.
La Galleria Vittor Emanuele |
Önce Galleria Vittor Emanuele II’yi gezip, La Piazza della Scala'yı ziyaret ediyoruz. sonrasında SanBabila’ya doğru bir yürüyüş yapıyoruz. Ardından Duomo di Milano yani Milano Katedrali’ni gezmek için
geri dönüyoruz.
İtalya’nın farklı şehirlerine gidenleriniz Duomo kelimesini
duymuş olmalısınız. Bu kelime aslında Latince’de “Ev” anlamına gelen “Domus”
kelimesinden geliyor. “Domus Dei” yani “Tanrı’nın Evi” anlamına gelen Duomo,
Katedral manasında kullanılıyor. Duomo di Milano yani Milano Katedrali
Milano’nun bir çok noktasından rahatlıkla görülebilen büyük bir yapı.
İstanbul’da Boğaz manzaralı evlerin muadilleri Milano’da Duomo manzaralı olarak
tanımlanabilir :)
1386 yılında temeli atılan Katedralin yapımı yaklaşık 600
sene sürmüş ve 1965 yılında tamamlanmış. İtalya’nın en büyüğü olan bu
Katedralin tepesinde ufak bir Meryem Ana heykeli bulunuyor ve buraya merdivenle
çıkmak mümkün. 250 basamaktan oluşan dar bir koridordan ulaştığınız üst
kısımdan Milano’yu kuş bakışı izleyebilirsiniz. Çok güzel bir manzarası
olmakla birlikte tarihi yapının ince ayrıntıları da gözünüze takılıyor. Ben
merdiven çıkamam diyenler 2-3 Euro fazla verip asansörü de kullanabilir :) Katedralin içini
geziyor ve sonrasında üst kata çıkıyoruz.
Kathedralin iç kısmı bir hayli
görkemli ve içeri girdiğimizde görüyoruz ki yeni bir kural gelmiş ve içeri
fotoğraf makinanızla girseniz bile fotoğraf çekmek için ek bir ücret
ödüyorsunuz. Aksi takdirde içeride dolaşan görevliler size engel oluyorlar. Biz
tabi ki para vermesek de çaktırmadan bir kaç fotoğraf çektik :) Gün batımına
yakın buradan ayrılıyor ve biraz dinlenmek için otelimizin yolunu tutuyoruz.
Buzdolabı magnetinin italyancası :) |
Bir hayli yorgunuz ama arkadaşlarımızla buluşmak için de sabırsızlanıyoruz :)
Akşamki istikametimiz Navigli oluyor. Akşam yemeğimiz için
Naviglio kanalının etrafında bulunan bir çok bar ve restorandan birini
seçiyoruz. Buluşma noktamız La Pizzeria La Fabbrica. Burası süper bir pizza
menüsüne sahip. Masada pek kalabalık olduğumuz için bir çok çeşit pizza
ısmarlıyoruz, bunun yanında makarna tercih eden arkadaşlarımız da oluyor ve
bir çok şeyin tadına bakma fırsatı buluyoruz.
Soldan üst 1. Parmiggiana di melanzane, 2. Domates soslu spaghetti 3.Ramazotti Alttan 1. Bufalo mozzarellalı pizza, 2. Ricottalı pizza, 3. Pırasalı Pizza, 4. Domuz Jambonlu Spaghetti |
Biz bir ricottalı ve bir de bufalo mozzarellalı 2 pizza
ısmarlıyoruz. İkisi de muazzam. Masadaki jambonlu makarnadan, pırasalı ve
patlıcanlı pizzadan tatma fırsatı buluyoruz. Bir arkadaşımızın ısmarladığı
Parmiggiana di Melanzane de nefis. Bu bahsettiğimiz yemek kızartılmış patlıcan dilimlerinin fesleğenli domates sosu ve mozzarella peynirinin birlikte fırınlanmasıyla yapılıyor. Bunların hepsi yenir de tatlımız eksik kalır
mı.. Masaya bir çok tatlı geliyor. Krokanlı, fındıklı, çikolatalı, pastalar ve
dağ meyveli tiramisu, hepsi birbirinden nefis. İtalyan adetindendir yemek
üzerine espresso olmadan olmuyor ve yanında Ramazotti ve Amaro del Capo
likörlerimizle birlikte kahvelerimizi yudumluyoruz.
Gaye, Marco, Massimiliano, Anca, Felipe, Giovanni ve Beata ile:) |
Neslin uzun süredir görmediği arkadaşları ile hasret
gideriyor ve geceyi sonlandırmıyoruz. Biraz ileride bulunan Bar Rita’ya
gidiyoruz. Buranın ünlü kokteyli olan Vodka Sour’u Marco’nun tavsiyesi üzerine
deniyoruz.
Kokteyllerin hepsi birbirinden güzel, mekanın içi çok büyük
değil ama büyükçe bir bahçesi bulunuyor ve dışarıdaki standlarda keyifli zaman
geçirebiliyorsunuz.
Saat bir hayli geç oluyor ve otelimize dönüyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder