Cumartesi, Ekim 27, 2012

Barselona - Figueres'de Dali'nin Şaheserleri - 3. Gün


Gün bugün ulvi bir görev için sabahın köründe ayaktayız :) 
Salvador Dali bizi bekliyor…
İstikametimiz Figueres ve trenimiz saat 7’de kalkıyor…
Figueres - Tiyatro Binası
Salvador Dali Müzesi'nin kapısının önü
Figueres de neresi derseniz, Barcelona’ya trenle 1,5 saat kadar uzaklıkta, ünlü Sürrealist Ressam Salvador Dali’nin yaşamış olduğu evin bulunduğu sahil kasabası olan Cadaques’in bağlı bulunduğu şehir. Bu ufak şehirde bulunan bir çok müzeden en önemlisi ise Salvador Dali Müzesi. Daha önce Sabancı Müzesi’nde veya farklı sergilerde gördüklerinizin çok daha fazlasını ve en önemli Dali eserlerinin orijinallerini burada görme imkanına sahipsiniz. Dali’nin yaşadığı ev ise buraya 1 saat mesafedeki sahil kasabasında ancak müze çok daha ilgi çekici.
Salvador Dali Müzesi
Salvador Dali Müzesi - Siyah Cadillac
Şimdi biraz detay verelim; Müzenin kapıları 10:30'da açılıyor. Biz de sabah ilk trene bindiğimiz için 10:00 civarı müzeye ulaştık ve içeriye ilk girenlerden olduk. Bunun avantajını üst katları gezerken anladık çünkü saat ilerledikçe müze bir hayli kalabalıklaştı. Keyifli bir gezi için erken saatte gitmenizi şiddetle tavsiye ediyoruz.
Salvador Dali Müzesi - İçinde Gala'nın gizli olduğu tablo
İçerideki bir çok eserde Dali’nin eşi, hayatının kadını Gala’yı görüyoruz.  Malum kendisi de uçuk kaçık bir sanatçı olduğundan müzede onlarca farklı ve çılgın eseri  gördükçe gezimizden aldığımız keyif artıyor. Bunlardan biri de Gala’nın tablosunu çizerken kendi portresini 6 farklı aynaya bakarak resmettiği tablosu. Gerçekten muhteşem ve olağanüstü eserlerle karşılaşıyoruz, hepsini teker teker burada yazarak anlatmak çok zor fakat elimizden geldiğince fotoğraflamaya çalıştık. 
Salvador Dali Müzesi - Gala
Salvador Dali Müzesi - Dali'nin Michelangelo'ya göndermesi
İkimizin de ilgisini en çok çeken eser MaeWest Odası oluyor. Evet burası bir oda... İçeri girdiğinizde duvarda 2 tablo, onların tam ortasına gelecek şekilde aşağı yerleştirilmiş burun şeklinde bir obje, (baktığınızda daha çok şömineyi andırıyor) ve perspektif olarak ön tarafa yerleştirilmiş dudak şeklinde kocaman bir koltuk. İlk başta pek bir şey ifade etmeyen ve birbirinden biraz ayrık görünen bu objeleri tam karşıda bulunan ve yukarı merdivenle çıkılan bir platformun üzerindeki kocaman büyütecin arkasından gördüğümüzde gerçekten tam olarak ne olduğunu anlayabildik. Karşımızda canlı Mae West duruyor sanki, gözleriyle bize bakıyor :)















Mae West, 20. Yüzyılın ilk zamanlarından, çok ünlü bir şarkıcı ve aktris aslında. Kendisi bir seks sembolü olarak da tanınıyor. Dudaklarıyla ünlü olan bu hanımefendinin “Oda” halindeki tasvirini de Salvador Dali üstlenmiş ve ortaya bu harika sanat eseri çıkmış.
Salvador Dali Müzesi - Mae West Odası



Müzedeki gezimiz yaklaşık 2 saat sürüyor ve buradan çıkıp hemen yan taraftaki Dali’nin Mücevher Müzesi’ne gidiyoruz. Burada da yine Dali’nin tasarladığı birbirinden enteresan ve      
   şahane mücevherler sergileniyor.

Salvador Dali'nin mücevherlerinden bir kaçı
Özellikle içine ufak bir aksam yerleştirilmiş olan ve kalp atışlarını gözlemleyebildiğimiz Yürek şeklindeki mücevher göz alıcı.. Bunun yanı sıra dudak şeklinde harika bir broş da var. Neslin pek bir hayran kaldı :)

Kalpleri fetheden Dudak Broş :)
Müzeye ait olan dükkanda bu mücevherlerin bazılarının replikalarını bulmak mümkün. Hepsi harikalar. Ancak replika olsalar bile fiyatları çok da ucuz değil :)

Ayrıca Dali’nin birçok tablosunun farklı ebatlardaki replikaları da burada satılıyor. Neslin nispeten daha uygun fiyatlı ve şirin Mae West dudağı yaka pininden bir adet edindi bile :) Bu dudakların küpelerini de burada bulmak mümkün ;)


Öğle yemeğini bugün müze yakınında bulunan ufak bir pastanede sandviç yiyerek geçiştirmek zorunda kaldık bu yüzden yemek tavsiyemiz sadece akşam yemeği için karşınızda olacak :)

Parc Güell
Gezimiz bittikten sonra Barcelona’ya geri dönüyoruz ve günü bitirmeden yolumuz bu sefer Antoni Gaudi’nin bir başka şaheseri Parc Güell’e düşüyor.

Aslında buranın ne olduğu adında gizli, Parc  kelimesi Türkçe’de Park anlamına geliyor :) Güell ise daha önce bu arazinin sahibi olan kişinin soy adından geliyor. İlginç bir hikayesi var buranın...
Gerçek şu ki Barselona’nın en renkli noktası burası, hem çok geniş bir alan hem de her yer Gaudi’nin mozaikleriyle dolu. Kocaman bir açık müzeyi andıran Park Güell’e giriş de ücretsiz. Akşam 18:00’de kapıları kapanıyor ve gün batmadan ziyaret etmeniz önem teşkil ediyor, buradaki güzellikleri fotoğraflamadan bir yere gitmeyin :)

Parc Güell’e gitmek için metronun yeşil hattında bulunan Lesseps istasyonunda inip 10 dakika kadar yürümeniz gerekiyor. Yürüyüş yolumuzun üzerinde birçok hediyelik eşya dükkanı bulunuyor, bakmadan geçmeyin. En çok çeşidi ve en uygun fiyatları burada bulabilirsiniz.
Gün batımına yakın buradan ayrılıyor ve otelin yolunu tutuyoruz.

Bar Celta Pulperia'nın kaselerden yapılmış vestiyeri :)
Check listimize bakıp bu sefer akşam yemeği için yine Barceloneta yakınlarındaki Bar Celta Pulperia’ya gitmeye karar veriyoruz.
Burası da Barselona’da harika tapasların tadına bakabileceğiniz yerlerden biri. Biz neler mi ısmarladık? Yine dayanamadık neredeyse gördüğümüz her şeyden istedik diyebiliriz.

1. En Sol: Kalamar, 2. Orta En Üst: Patates Topları ve Corizo Sosisi 3. Orta Ortadaki: Akdeniz Lokumu, 4. Orta En Alt: Balık Kızartma, 5. En Sağ: Kızarmış Yeşil Biberler ve Patatas Bravas
Buraya özgü patates topları var, içinde kıyma ve özel bir sos bulunuyor, mayonez ile yeniyor, tercihe göre mayonezsiz de olabilir tabi. Bir kalori bombası ama çok lezzetliler. Tabi ki olmazsa olmaz tuzlu yeşil biberlerden de ısmarlıyoruz. Çağatay balık kızartması ısmarlıyor, bir hayli ufaklar ama çok lezzetli olduğunu söylüyor, Neslin ise hakkını Çorizo’dan yana kullanıyor. Buranın Patatas Bravasları da bir harika, mutlaka isteyin. Gözümüz doymuyor ve bir porsiyon Kalamar ve Akdeniz Lokumu’nu da ısmarlamayı ihmal etmiyoruz tabi ki :)

Bar Celta Pulperia'da ev yapımı Juan Miro Cavası :)
Burada ev yapımı Cava bulmak mümkün, gecenin ilk Cava şişesini burada açtırıyoruz, bunu neden üstüne basa basa yazdığımızı biraz sonra anlayacaksınız :)

Pulperia’da gelen hesap uygun ve yediklerimizin lezzeti bir hayli tatmin ediciydi. Buraya mutlaka uğramanızı tavsiye ediyoruz, ayrıca barların ve eğlence mekanlarının bulunduğu bölgede olduğundan mekandan çıktığınızda ne yapacağız sorusunu da aklınıza getirmiyorsunuz.

Bar Sor Rita'nın kapısı ve iç dizaynı
Hemen yakınımızda bulunan ve ilgimizi çeken bir bara giriyoruz. Burası Sor Rita. Açıkçası kapıdaki dekor bir hayli ilgi çekici ve yaratıcı :) Bir çok Barbie bebeğin kafalarının kalp şeklinde yapıştırılmış olduğunu görüyoruz :) İçeri girdiğimizde ise dekorun tamamen bayan temasıyla yapılmış olduğunu görüyoruz. Tavana yapıştırılmış ayakkabılar, duvardaki kocaman aynalara ruj kullanılarak yazılmış menü ve etraftaki dünyaca ünlü bir çok bayanın fotoğrafı gibi bir çok ayrıntı söz konusu..
Bar Sor Rita'da muhteşem Cava 
Gecenin 2. Cava şişesini burada açıyoruz, yanına da kocaman bir kasede zeytin ve cips istiyoruz. Sadece 12 euro ödüyoruz, keyfimize diyecek yok :)

Yetmiyor 3. Cava şişesi de burada açılıyor ardından sahil tarafındaki Espit Chupitos’a geçiyoruz. Burası Barselona’nın en ünlü Shot Bar’ı.  Menüsünde 500den fazla çeşit olduğu söyleniyor ki zaten içeri girdiğiniz o ufacık yerin tüm duvarını ufak ufak yazılmış shot isimleri kaplıyor, bu tabi ki de menü aslında :)

Chupito, İspanyolca   “Shot” anlamına geliyor. Espit ne demek bilmiyoruz ama bileniniz varsa nedir öğrenmek isteriz :)

L'Ovella Negra'dan litrelik Sangria
Barselona’yla ilgili ilk postumuzda da belirttiğimiz gibi kaldığımız yer aslında büyük gece kulüplerinin bulunduğu bölgede yer alıyordu. Bu nedenle otelimizin olduğu bölgeye dönmeye karar verdik ve kendimizi L'Ovella Negra’ya attık. Burası da aslında eski bir tütün fabrikası, ancak şu an kocaman bir restoran-bar şeklinde düzenlenmiş. İçinde büyük bir bar, konser alanı, bir çok tahta sıra ve uzun masalar var ve Barselona gençliğinin gece dışarı çıktığında ilk durak olarak buraya gelip uygun fiyatlara litrelerce Sangria ve Bira içtiği bir mekan. İçerisi inanılmaz kalabalık fakat yine de barda ayakta durup bişeyler içmeniz mümkün. Masalarda 5-10 litrelik Birahiler görüyoruz, biz de 1,5 litrelik bir Sangria alıyoruz, bir hayli lezzetli :) 
L'Ovella Negra, Türkçe “Kara Koyun” anlamına geliyor, içinde kendine ait bir de dükkanı var ve üzerinde kara bir koyunun bulunduğu bir çok t-shirt, çanta vb tekstil ürünleri satılıyor, pek eğlenceliler doğrusu :)

Barselona’daki Cumartesi gecesini hemen yan sokakta bulunan ve Barselona’nın en ünlü gece kulüplerinden biri olan aynı zamanda bir çok ünlü sanatçının da konserine ev sahipliği yapan Razz Matazz’da alıyoruz. Fakat 3 şişe Cava ve 1,5lt Sangria’dan olacak ki çok vakit geçirmeden otelimize dönüyoruz. Zaten az sonra güneş doğacak :)