Pazar, Mart 03, 2013

Arrivederci Milano! - Day 3

Hiç bir seyahatin son gününü sevmiyoruz...

Uçağımız akşam saati, bu nedenle güzel bir öğlen yemeği ve arkadaşlarımızla güzel bir kahve için hala vaktimiz var :)

Eataly
Öğle yemeği için çok merak ettiğimiz Eataly’ye gitmeyi planlıyoruz. Adından da anlaşılacağı gibi “Eat” yani Türkçe anlamı yemek olan kelime ile Italy yani “Italya” kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş bir marka. Peki buranın özelliği nedir derseniz…

Eataly'de "Italya'nın Eserleri" adındaki Colosseo, Vatikan, Pisa Kulesi vs. gibi şekillerden oluşan makarna ve çeşit çeşit sos, tatlı ve peyniri bulabilirsiniz.
Eataly’nin merkezi yani ilk açılan yeri aslında Torino’da ve buradan çok daha büyük. Günlük sütten, havyara, makarnadan türlü türlü soslara, yemek kitaplarına yani yiyecek adına “gurme” diye tabir edebilieceğimiz  aklınıza gelebilecek her şeyin en iyisi burada satılıyor.
Ricottalı, Buğdaylı Salata ve Etli Risotto
Eataly içerisinde kendine ait bir de restoran bulunduruyor. Burada aslında fix bir menü yerine günlük bir menü var. Biz de o günün menüsünden özel domates soslu ve dana etli risotto ile kızarmış ricotta ve pesto soslu karışık sebzeli buğday salatası istiyoruz. Normal bir restoranın menüsünde bulunmayan bir çok yemeği burada tatmanız mümkün.

Internet’te yer alan adres tariflerinde bir şeyi unutmuş olacaklar ki bizim burayı bulmamız biraz vakit aldı. Eataly caddenin köşesindeki büyük Coin mağazasının içinde, girişin hemen bir alt katında bulunuyor. Bunu da söylemeden geçmeyelim. Sokakta ararken hayal kırıklığı yaşamayın :)

Kahvemizi içmek için Porta Venezia’daki bir kafeye oturuyoruz. Pazar günü olması gidebileceğimiz bir çok kapalı olması anlamına geliyor.
Marocchino
Özellikle kahve seviyorsanız Italya’da espresso dışında denemeniz gereken bir kahve daha var; Marocchino.  “Tunuslu” anlamına gelen bu kelime renginden dolayı bu isimle anılıyor. İçinde kakao var ve gerçekten çok lezzetli.

Milano’ya veda etme zamanı gelmişken, arkadaşlarımız bizi Cadorna Tren İstasyonu’na kadar uğurluyorlar. Malpensa Express ile dönüş yoluna koyuluyoruz..

Milano hakkında daha çok yer keşfetmek istiyorsanız lütfen Foursquare listemize bir göz atın :)
https://tr.foursquare.com/nesslina/list/milanoo
Beata, Anca, Felipe, Daniele ve Semra ile vedalaşma...
Semra :)

Arrivederci Milano!
https://mail.google.com/mail/u/0/images/cleardot.gif


Cumartesi, Mart 02, 2013

Milano = Shopping - Day 2

Yarın Pazar.. yani Milano’da dükkanların kapalı olduğu, şehirde hayatın kısmen durduğu gün..

Bundan sebep, bugünü iyi değerlendirmek açısından alışveriş cenneti Milano sokaklarını gezmeye karar veriyoruz.

Kahvaltımızı ettikten sonra otelden ayrılıyoruz. Ancak kahvaltı ile ilgili ufak bir yorum; Otel uluslararası kahvaltı seçeneğine sahip değil ve Türk kahvaltısına hasret kalmanız söz konusu. Kısa süre için görmezden gelebileceğiniz bir sıkıntı :)

İlk durağımız, Milano’nun en büyük caddelerinden olan Corso Buenos Aires oluyor. Kırmızı hatla rahatlıkla ulaşabildiğimiz bu caddeyi gezmeye başlıyoruz. Burada bir çok markanın mağazalarını gezip, alış veriş yapabileceğiniz gibi ara sokaklardaki birbirinden güzel restoran ve barlarda lezzetli molalar verebilirsiniz.

Bir kaç saatimizi alışveriş ile geçirdikten sonra zil çalan karnımızı doyurmak için bir adres arıyoruz. Listemize bakıp Hande’nin tavsiye ettiği Ristorante Da Oscar’a gidiyoruz ancak bir İtalyan geleneği olarak sadece günün belirli saatlerinde çalışan restoranlardan birine denk geldiğimizi kapıda fark ediyoruz ve malesef ki içeri giremiyoruz. Şansımızı Pizzeria Spontini’den yana kullanıyoruz ve bu sefer başarılı oluyoruz :)

Pizzeria Spontini'de "Abbondante" Dilim Pizza
Hemen içeride bulduğumuz ilk yere oturuyoruz. Burası hepimizin bildiği İtalyan pizzasının aksine kalın hamurlu pizza yapan meşhur bir İtalyan pizzacısı. Ben ince hamur severim diyenler bir daha düşünsünler (ki Neslin de bunlardan bir tanesi :)). İçeride değişik bir atmosfer var ve menüde sadece iki çeşit seçeneğiniz var. Siz pizzanızı yerken garsonlardan birinin  “Son 2 dilim pizza, kim ister?” diyerek restorandakilere pizzanın bittiğini ve restoranın kapanmak üzere olduğunu haber vermesine şahit olabilirsiniz. Anlayacağınız üzere, yemeğinizi yiyin gidin, yarım saate dükkan kapanıyor mesajını veriyor, yeni bir pizzayı fırına verme gibi bir dertleri de yok :)

Diyeceğimiz o ki, bu pizza bir harika! Üzerine bir de “la salsa picante” yani acılı sos isterseniz inanın tadı daha da bir nefis oluyor. Pizza dilimi o kadar büyük ki, normalde küçük boy pizza diye adlandırdığınız bir pizza büyüklüğünde denebilir. Çeşit de sunmuyorlar yalnızca Margherita yani domates soslu mozzarellalı pizza servis ediyorlar. Yanına da soğuk bir bira çok iyi gidiyor! :)

Hande’nin dediğine göre buranın lazanyası pek lezizmiş. Ancak sabahtan yaptıkları lazanya saat 12:00 olmadan bitebiliyormuş bu nedenle bizim deneme şansımız olmadı.
Karnımız doyduğuna göre gezimize devam edelim diyoruz ve Milano’nun merkezine gidiyoruz. Burada Neslin’in daha önceden müptelası olduğu bir kaç ayakkabı dükkanını gezme şansı buluyoruz. Via Montenapoleone ve civarını gezip, dünyaca ünlü modacıların harika tasarımlarını görme ve bir kaç outlet mağazasını gezme şansı buluyoruz. Sonrasında ise Duomo’nun diğer tarafında bulunan Via Torino’ya gidiyor ve buradaki dükkanları geziyoruz.

Bu akşam arkadaşlarımızla yeniden bir araya geleceğiz bu nedenle saat çok geç olmadan otelimize dönüyor, biraz dinlendikten sonra Corso Sempione yakınlarındaki Cafe Milano’nun yolunu tutuyoruz.
Bu akşam pizza yemek yerine aperitivo yapacağız. 

Bu aslında tipik bir İtalyan Cumartesi gecesi olacak. İtalyanlar özellikle Milano’da arkadaşlarıyla bir araya gelip bir barda aperitivo yapmayı bir restoranda yemek yemeye tercih ederler. Cafe Milano çok büyük bir alana sahip ve bizde hiç olmayan bir sistemle çalışıyor. Önceden yaptığınız rezervasyonla ücret ödemeden giriyor ve rahat bir koltukta kalabalık arkadaş grubunuzla oturuyorsunuz. Burada menü yok,  yapmanız gereken tek şey kasadan ya da bir garsondan içeceğiniz kokteyli, birayı ya da şarabı sipariş edip, içeride bulunan farklı açık büfelerden dilediğiniz yemeği alıp, ortamın keyfini çıkartmak. Ancak cumartesi akşamı olması sebebiyle içeride bulunan müşteri sayısı biraz fazla olacak ki açık büfelerin önlerinde bir hayli kuyruk beklemeniz gerekiyor. 
Café Milano’da kokteyller şahane! Kişibaşı 9 euro vererek bir kokteyl alıp, bulunduğunuz süre boyunca dilediğiniz gibi açık büfeden faydalanabiliyorsunuz. Bir hayli kalabalık bir grup olduğumuzdan bir çok kokteyl sipariş ediyoruz ama masanın favorisi bir İtalyan geleneği haline gelmiş olan Aperol Spritz. Bu şahane içki Aperol’un içine Prosecco katılarak yapılıyor, portakal tadında ve çok fresh, içimi hafif bir kokteyl.
Cafe Milano'da Aperativo sonrası
Burada gecenin büyük bir kısmını geçirdikten sonra otelimize yakın bir lokasyonda bulunan Zoom Bar’a gidiyoruz ve eğlencemize burada devam ediyoruz.
Bugün de bitti.. yarın dönüyoruz :( 

Cuma, Mart 01, 2013

Buon Giorno Italia! - Milano Day 1

Ufak bi haftasonu kaçamağı yapmanın vakti geldi çattı.
6 ay önce kadar almış olduğumuz biletlerimizle uçağa binmek için sabırsızlanıyoruz.

İstikamet Milano...

İtalya’nın kalbinin attığı bu şehirde, Neslin staj yapmak için 6 ayını geçirmiş olduğundan aslında yapılacaklar listesi hazır.

1 Mart Cuma günü sabah 10 sularında Milano MalpensaHavaalanı’na iniş yapıyoruz. Valizlerimizi kaptıktan sonra hemen bir MalpensaExpress bileti alıyor ve Milano Stazione Centrale’ye doğru yol alıyoruz. Peşimize sempatik bir Türk ailesi takılıyor. Taksi kullanmak yerine bizimle birlikte tren ve metro’yu kullandıkları için çok memnunlar :) Yol boyunca keyifli bir sohbet yapıyoruz , yeni seyahat önerileri alıyoruz ve yaklaşık 1 saat süren tren ve kısa bir metro yolculuğu sonrasında Repubblica’da bulunan Hotel İbis Milano Centro'ya varıyoruz.

Duomo Meydanı (La Piazza del Duomo)
Öncelikle otel ile ilgili bir yorumda bulunmak gerekirse yeri gayet merkezi, La Piazza del Duomo yani Duomo Meydanı’na 3 durak, Merkez Tren İstasyonu’na (La Stazione Centrale) ise 1 durak uzaklıkta. Fakat odaları bir hayli küçük ve resepsiyon biraz yavaş işliyor. Ekonomik olması oteli çekici kılıyor denebilir.
Açıkçası biz gitmeden tam 1 hafta önce İtalya’nın tüm kuzeyi Milano da dahil olmak üzere karlar altındayken, uçaktan indiğimizde pırıl pırıl bir güneş ve harika bir hava ile karşılaşıyoruz.

Yanımıza aldığımız kışlık kabanlarımız ve kalın kazaklarımızı bir kenara bırakıp ince bir hırka ve montumuz ile kendimizi Duomo Meydanı’na atıyoruz.

Karnımız aç, ne mi yapmalıyız?
Luini
Çeşitli Panzerottolar
Duomo Meydanı Katedrali ve Galerisiyle ünlü olsa bile kesinlikle atlanmaması gereken bir şey var ki o da “Luini”. Burası tarihi bir yapı değil, bir modacının dükkanı hiç değil.1888 yılında Luini kardeşler tarafından kurulan bu fırın leziz Panzerottolar yapıyor. Buraya ilk kez gelenler kapıdaki çift sıra, sokağın ortasına kadar uzanan kuyruğu görünce ‘Ramazan pidesi kuyruğu mu bu? Nedir bu sıra acaba?’ diye düşünebilir. Fakat burası hep böyle, kapısından kuyruk hiç eksik olmaz ve her zaman taze ve sıcak panzerotto yiyebilirsiniz. 

Panzerotto da nedir diyecek olursanız... Panzerotto aslında mayalı hamurun içine mozzarella, domates sosu, jambon ya da başka çeşit peynirler koyularak yapılan kapalı ufak bir pizza. Aslında annemizin, anneannemizin yaptığı lokmaya daha çok benziyor ancak enfes bir lezzet. Calzone gibi ama hamurunun lezzeti çok farklı ve birkaç ısırıkta mideye büyük bir zevkle indirebileceğiniz büyüklükte.
ve işte o an :)

10 dakika kadar sıra bekledikten sonra içeri giriyoruz, domates soslu ve mozzarellalı, ricotta peynirli ve ıspanaklı olmak üzere 2 adet panzerotto alıyoruz, bir de Cannolo Siciliano’lar pek güzel görünüyor, ondan alıyoruz. Adete uyup, sokağın ilerisinde bir köşeye oturuyor ve afiyetle yemeğimizi yiyoruz. Cannolo ise Sicilya’ya ait bir tatlı. Dışı sert ve ince bir tabakayla sarılı içi ise ricotta ile yapılmış krema ve çikolata parçacıklarından oluşuyor. Bu muazzam öğle yemeğinden sonra gezmeye devam ediyoruz.
La Galleria Vittor Emanuele



Önce Galleria Vittor Emanuele II’yi gezip, La Piazza della Scala'yı ziyaret ediyoruz. sonrasında SanBabila’ya doğru bir yürüyüş yapıyoruz. Ardından Duomo di Milano yani Milano Katedrali’ni gezmek için geri dönüyoruz.




İtalya’nın farklı şehirlerine gidenleriniz Duomo kelimesini duymuş olmalısınız. Bu kelime aslında Latince’de “Ev” anlamına gelen “Domus” kelimesinden geliyor. “Domus Dei” yani “Tanrı’nın Evi” anlamına gelen Duomo, Katedral manasında kullanılıyor. Duomo di Milano yani Milano Katedrali Milano’nun bir çok noktasından rahatlıkla görülebilen büyük bir yapı. İstanbul’da Boğaz manzaralı evlerin muadilleri Milano’da Duomo manzaralı olarak tanımlanabilir :)
















1386 yılında temeli atılan Katedralin yapımı yaklaşık 600 sene sürmüş ve 1965 yılında tamamlanmış. İtalya’nın en büyüğü olan bu Katedralin tepesinde ufak bir Meryem Ana heykeli bulunuyor ve buraya merdivenle çıkmak mümkün. 250 basamaktan oluşan dar bir koridordan ulaştığınız üst kısımdan Milano’yu kuş bakışı izleyebilirsiniz.  Çok güzel bir manzarası olmakla birlikte tarihi yapının ince ayrıntıları da gözünüze takılıyor. Ben merdiven çıkamam diyenler 2-3 Euro fazla verip asansörü de kullanabilir :) Katedralin içini geziyor ve sonrasında üst kata çıkıyoruz.           

Kathedralin iç kısmı bir hayli görkemli ve içeri girdiğimizde görüyoruz ki yeni bir kural gelmiş ve içeri fotoğraf makinanızla girseniz bile fotoğraf çekmek için ek bir ücret ödüyorsunuz. Aksi takdirde içeride dolaşan görevliler size engel oluyorlar. Biz tabi ki para vermesek de çaktırmadan bir kaç fotoğraf çektik :) Gün batımına yakın buradan ayrılıyor ve biraz dinlenmek için otelimizin yolunu tutuyoruz.

Buzdolabı magnetinin italyancası :)

Bir hayli yorgunuz ama arkadaşlarımızla buluşmak için de sabırsızlanıyoruz :)

Akşamki istikametimiz Navigli oluyor. Akşam yemeğimiz için Naviglio kanalının etrafında bulunan bir çok bar ve restorandan birini seçiyoruz. Buluşma noktamız La Pizzeria La Fabbrica. Burası süper bir pizza menüsüne sahip. Masada pek kalabalık olduğumuz için bir çok çeşit pizza ısmarlıyoruz, bunun yanında makarna tercih eden arkadaşlarımız da oluyor ve bir çok şeyin tadına bakma fırsatı buluyoruz.
Soldan üst 1. Parmiggiana di melanzane, 2. Domates soslu spaghetti 3.Ramazotti
Alttan 1. Bufalo mozzarellalı pizza, 2. Ricottalı pizza, 3. Pırasalı Pizza, 4. Domuz Jambonlu Spaghetti
Biz bir ricottalı ve bir de bufalo mozzarellalı 2 pizza ısmarlıyoruz. İkisi de muazzam. Masadaki jambonlu makarnadan, pırasalı ve patlıcanlı pizzadan tatma fırsatı buluyoruz. Bir arkadaşımızın ısmarladığı Parmiggiana di Melanzane de nefis. Bu bahsettiğimiz yemek kızartılmış patlıcan dilimlerinin fesleğenli domates sosu ve mozzarella peynirinin birlikte fırınlanmasıyla yapılıyor. Bunların hepsi yenir de tatlımız eksik kalır mı.. Masaya bir çok tatlı geliyor. Krokanlı, fındıklı, çikolatalı, pastalar ve dağ meyveli tiramisu, hepsi birbirinden nefis. İtalyan adetindendir yemek üzerine espresso olmadan olmuyor ve yanında Ramazotti ve Amaro del Capo likörlerimizle birlikte kahvelerimizi yudumluyoruz.
Gaye, Marco, Massimiliano, Anca, Felipe, Giovanni ve Beata ile:)

Neslin uzun süredir görmediği arkadaşları ile hasret gideriyor ve geceyi sonlandırmıyoruz. Biraz ileride bulunan Bar Rita’ya gidiyoruz. Buranın ünlü kokteyli olan Vodka Sour’u Marco’nun tavsiyesi üzerine deniyoruz.
Kokteyllerin hepsi birbirinden güzel, mekanın içi çok büyük değil ama büyükçe bir bahçesi bulunuyor ve dışarıdaki standlarda keyifli zaman geçirebiliyorsunuz.

Saat bir hayli geç oluyor ve otelimize dönüyoruz.